MERSİN / MUT
















Ahmet GÜLER Fotoğraf Sanatçısı/Gazeteci
Ahmet GÜLER Fotoğraf Sanatçısı/Gazeteci
BİR UYUŞTURUCU MADDEYE NE KADAR KISA SÜREDE BAĞIMLI OLUNUR?Bağımlılık Dünya Sağlık Örgütü tarafından biyolojik, psikolojik ve sosyal bir rahatsızlık olarak tanımlanmaktadır. İlk kullanımla birlikte bir döngü içerisinde yavaş yavaş gelişen; bireyin beden, ruh ve sosyal düzenini olumsuz yönde etkileyen bir beyin hatalığıdır. UYUŞTURUCU MADDEYİ BİR KERE DENEMEK İSTIYOUM. ZARARI OLUR MU?Bireyleri öncelikle kullanıma sonrasında ise…
Dedem Korkut buyuruptur ki; ahir zamanda bir insan zümresi türeyecektir.Cihanın çok möhkem, yahşi bir diyarında zuhur idecektir. Bunlar öyle bir zümredir ki, şeytanın dahi aklına gelmeyenleri düşünüptürler. Hile ü yalan, gasp ile talan onlarca mübahtır. Fitne ü fesat, gov gıybet haset onlarca tabiidir. Ayırmak, kayırmak, yandaşını doyurmak vakıa – i adiyeden haller olup haksız ve…
Gelişmiş ülkelerde ( ki bu gelişmemiş olsa bile mantıklı olanı, doğru olanı budur) Şehirleşme hep tarıma elverişsiz alanlara doğru seyreder. Çünkü tarım alanları bir ülkenin can damarlarıdır. Dağlık taşlık alanları şehir planlamacılar plan projeleriyle yaşanılır hale getirirler.Gelin görün ki bizde tam tersidir vaziyet. Çocukluğumuzda boyumuzca ekinlerine tanıklık ettiğimiz tarlalar, çeşit çeşit sebze ve meyveleri dalından…
Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde haset fesat bir adam yaşarmış. Onu bunu eleştirir, laf taşır, kulp takar sonra olan biteni keyifle izlermiş. Önceleri oldukça derinden gidiyormuş, bakmış ki, foyası ortaya çıkacak daha derinlere inmiş. Ahali hasede bak demişler, tertemiz oldu. İyilik meleği kesildi. Az bir zaman daha geçmiş. Adamın geçmişte yaptıkları adeta…
İnsan, zamanla oluruna bırakmayı öğreniyor. Öğreniyor çünkü başka çaresi kalmıyor. Elinden geleni yapıp da yine de kaybedince, anlıyor: Her çaba, her fedakârlık her zaman karşılık bulmaz. Çünkü bazı insanlar gitmek için gelir bu hayata. Ve bazı sevgiler, sadece kalbimizde başlayıp yine orada biter. Hayatın sabırlı bir öğretmeni var: zaman. O, kulağımıza eğilip usulca anlatıyor gerçeği. Ne kadar verirsen…
Atmışlı yılların ikinci yarısı Konya eski postane önü köşesi… Yılbaşı kartlarının satıldığı tezgâhın gerisinde yerinde duramayan ortaokul çağlarında bir çocuk, atkısının yetmediği yüzüne kör bir jilet gibi çarpan Konya’nın kuru ayazına karşı çaresiz ve savunmasızdı. Ne olurdu yılbaşılar dini bayramlar gibi bahar ya da yaz günlerinde de olsaydı. Annesinin ördüğü yün çorapları bile buz kesmiş…